Yolculuk devam ediyor…

“Gece hayatım benim, geç büyüyor, mutlu gece hüzünlü hayatım- çalmak atları çal benden çünkü çala çala şafağı bile çaldım ve bir önsezi yaptım.”

G.H’ye Göre Çile (Monokl Yayınları, sf.127)

Yazma ve yaratma yolculuğu doğumla başlar. Hayatlarımızı yazarız, hepimiz birer yazarız bir nevi. Öyle düşünmüşümdür. Bu yazının içinde de özel alanlar var, birtakım yetenekli insanlar yahut içgüdüsel olarak yazanlar kendilerine yeni bir yol açmak, günlük yaşamın monotonluğundan bir parça da olsa uzaklaşmak için yazarlar. Bir kısmı bundan para kazanır. Diğer bir kısmı da bunu bir iç döküm olarak gerçekleştirir. Benim gibilerse içini dışına çevirmek için yazar. En nihayetinde kazanan hep yazı olur.

Yolculuğumun bir noktasında denk geldim ona. Herkesin bir ilham perisi var. Kimisi ölü, kimi aynadan yansıyan, kimi de bir yerlerde nefes almakta. Bazan bir nesne,, bazan da bir his iter bizi yazmaya ya da yaratmaya. Her halükarda bir şeyler çıkar ortaya. İlla milyonların okuması gerekmez bunu üstelik, zira söylenen her kelime, yazılan her satır evrene dağılıp partiküller halinde yayılır. Zihinlere, kalplere.

Zor zamanlardı. Sığınılacak bir şeyler aranır ya hani, işte öyle. El salladı bana. Yanına çağırdı. Karışık bir zihnimin olduğunu söyledi. Ona benziyormuşum, öyle dedi. Adını duyup duymadığımı sordu. Duymamıştım. Fakat o anda, ismi aklıma mıh gibi çakıldı,, bir daha çıkmayacaktı. Karanlıkta ışık oldu. Kullandığım kelimeler ona benzemeye başladı peyderpey. Ben o oldum, o da ben. Kadınlığını unuttu, ben de erkekliğimi. Ruhumuzu bir edip sessiz ve uykusuz gecelerde bir bardak koyu kahve paylaştık. Satır aralarında kaybolurken ben, daima tekli koltukta oturup sigarasını içti. Gözleri dışarda, aydınlıktan korkarcasına, sabah olmamasını ümit ediyordu. “Ben aslında sevdim aydınlığı bir vakitler” diye fısıldadı bir gece bana, “Neden sonra unuttum onu, hiç fayda olmadı yaralarıma. Ben de geceye sığındım. Şefkatliydi, sakindi gece. Beni sarıp sarmaladı. Ben de bir daha vazgeçmedim ondan” diye ekledi.

Zaman geçtikçe daha derinden bağlandım. Yazmaktan usandığım, kendimden uzaklaştığım anlarda dahi onu düşünmediğim bir an bile olmadı. Acılarla dolu yaşamına pek çok duyguyu sığdırmış, deli/dahi bir kadına adadım ruhumu. İşte bu yazın yolculuğumu da şimdi ona adıyorum. Birkaç gece önce, ilk kere, “Yaz” dedi bana. “Benim için yaz..”

Kabul ettim. Yazacağım ne varsa hepsi ona. Lispector’a,,